Beyin, vücudumuzda kapladığı düşük alana karşın işlevselliği açısından en yüksek öneme sahip organdır. Düşünme, görme, konuşma, işitme, hafıza, denge, yürüme ve hatta üreme ve beslenme gibi birçok yaşamsal olayda direk ya da dolaylı olarak görev almaktadır.
Beyin dokusu, onu çevreleyen beyin zarı ve bunları dış etkenlerden koruyan kafatasını kabaca cevize benzetebiliriz. Beyin anatomik olarak farklı bölgelere ayrılmaktadır. Öncelikle tentoryum adı verilen kalın bir yapı ile üst ve alt bölgelere ayrılır. Üst bölge ise falks adı verilen kalın bir yapı ile sağ ve sol olmak üzere iki bölgeye ayrılır. Bu iki yapı (tentoryum ve falks) da beyin zarının kalınlaşması ile oluşmuştur. Üst bölgede ikişer adet ön (frontal) lob, yan (parietal ve temporal) loblar ve arka (oksipital) lob bulunmaktadır. Bunların altında ise beyincik ve beyin sapı bulunmaktadır. Bu kadar hayati işlevlere etkisi olan bir yapının kendisinde oluşan bozukluklar da ne yazık ki istenmeyen tablolara yol açmaktadır.
Beyin tümörleri, günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte artan elektromanyetik alanların etkisi (TV, cep telefonları, yüksek gerilim hatları, küçük ev aletleri vb.) ve ilerleyen tanı yöntemleri (BT, MR) sayesinde son yıllarda daha sık karşılaşılan sağlık sorunları arasında yer almaktadır.
Beyin tümörlerini morfolojik yapılarına, yerleşim yerlerine, büyüme hızlarına ve son yıllarda özellikle genetik yapılarına göre çeşitli gruplara ayırabiliriz. Morfolojik ve genetik yapılarına göre son olarak Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 2016 yılında oluşturmuş olduğu sınıflama kullanılmaktadır. Bu sınıflamada tümörün köken aldığı hücre tipi ve genetiği tedavi yöntemlerinin planlanmasında da etkin olarak rol almaktadır. Bu sınıflandırmanın altında beyin tümörlerini iyi huylu (benign) ve kötü huylu (malign) olarak tanımlamak mümkündür.
İyi huylu beyin tümörleri, genellikle iyi sınırlı, sağlıklı beyin dokusuyla arasında sınır oluşturan, yavaş büyüyen, cerrahi müdahale ile çıkarılabilen ve sonrasında ek tedaviye gerek kalmayan tümörlerdir.
Kötü huylu beyin tümörleri ise, beyin dokusunda harabiyet oluşturan, sağlıklı beyin dokusu ile sınırları net olarak ayırt edilemeyen, sık tekrarlayan, cerrahi müdahale ile çıkarılsa bile ek tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulan, hastada kalıcı sekel bırakma ihtimali daha yüksek olan tümörlerdir.
Bunların dışında tümörün beyin dokusunda yerleşmiş olduğu bölgeye göre, iyi huylu olsa bile, hastada görme bozukluğu (hipofiz bezi tümörleri), işitme kaybı ve yüz felci, epilepsi atakları, yürüme bozukluğu, yutma güçlüğü ve vücut yarısında güçsüzlük gibi sıkıntılara yol açma ihtimali mevcuttur.
Bunun dışında klinikte sıklıkla kullanılan sınıflamalardan biri de tümörün rakamsal olarak evrelenmesidir. Genellikle beyin tümörleri 4 evreye ayrılırlar. Bu evreleme sisteminde beyin tümörleri tiplerine göre 1 ile 4 arası numaralandırılır. Evre-1 tümörler, en iyi huylu tümörler olarak kabul edilirken, Evre-4 tümörler ise en kötü huylu tümörler olarak kabul edilmektedirler.
Semptomlar
Hastalar, beyin tümörü tanısı almadan önce hastaneye başvurduklarında, uzun süreli ve geçmeyen baş ağrısı şikayeti ön plandadır. Bu şikayetin sebebi genellikle kapalı bir sistem olan kafatası içerisinde bulunan beyin dokusunda gelişen tümörün kafatası içerisinde arttırmış olduğu basınca bağlıdır. Bu basınç artışına bağlı olarak beyin dokusunu çevreleyen beyin zarında oluşan gerilme, hastada baş ağrısı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, en çok merak edilen sorulardan biri olan, beyin dokusunda ağrı duyusunun olmayışı sebebi ile oluşan tümör belli bir boyuta ulaşmadan hastaların birçoğunda hiçbir bulgu vermemektedir.
Baş ağrısı ile birlikte daha nadir olarak benzer sebeplerden ötürü hastalarda bulantı ve kusma görülebilmektedir. Bunların dışında, konuşma bozukluğu, görme bozukluğu, işitme bozukluğu, davranış değişiklikleri, kollarda ve bacaklarda uyuşma ve güçsüzlük, epilepsi atakları ile hastalar beyin ve sinir cerrahisi bölümlerine başvurmaktadırlar.
Tanı ve Tedavi Yöntemleri